06.09.2007, 20:54
(Son Düzenleme: 06.09.2007, 21:30, Düzenleyen: hasanemremert.)
ARKADASLAR TEPKİNİZİ LÜTFEN VERİN BAZI İNSANLAR NE YAPTIGINI ZANNEDİYOR
DÜNKÜ VATAN GAZETESİNDE RUHAT MENGİNİN YAZISI
http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.a...id=4&wid=4
LİNKE Bİ BAKIN
Bir üniversite öğrencisi anlatiyor
Çok genç yaşlarindan, lise döneminden başlayarak uzun yillar İslâmci hareketin içinde olmuş ama sonradan demokrasi ve laikliğin birlikte önemini kavramiş bir gazeteci şöyle demişti:
“Dinle demokrasi arasinda düşmanlik ilişkisi kuran İslâmcilarimiz demokrasiyi tipki İslâm gibi bir din saniyordu. Dolayisiyla insanlarin demokrasi üzerinden yeni bir din tercihine zorlanacağini düşünüyorlardi. Halbuki demokrasi ideolojisizdir. Demokratik devlet vatandaşlarina din, inanç, mezhep empoze etmez. Demokratik devletin vatandaşlari neyi seçeceklerine kendileri karar verir ve onu yaşarlar.”
İdeal bir demokrasiyi, insanlarin kendi özgürlüklerinin sinirlarini özümseyip başkalarinin özgürlüğüne de ayni saygiyi gösterdiği bir demokrasiyi tanimliyordu bu arkadaşimiz.
Ama dinin siyaseten kullanildiği, vatandaşlarin din üzerinden kişkirtildiği ve kutuplarin yaratildiği bir demokraside maalesef kaliplaşmiş tarifler geçerliliğini yitiriyor.
Bir parti dini tekeline alabiliyorsa bireyler de alabileceğini zannedebiliyor ve eyleme de geçebiliyor.
Radikal İslâm’a nasil kaydiğini anlayamayan hemen hemen bütün ülkelerde bu deneyimler yaşanmiştir.
[SIZE="3"][COLOR="Red"]BU DA PARANOYA MI?
Bugün Erciyes Üniversitesi öğrencisi 21 yaşinda bir genç kiz okurumuzdan gelen mektubu sizinle paylaşmak istiyorum.
Acaba o da bir paranoya içinde mi, biraz düşünün.
“Kayseri’de okumanin verdiği güçlükle kafami dinlemek için gelmiştim bu yaz Samsun’a... Gerçekten de artik Kayseri’de okumak çok zor, inanin buna. Belediye otobüsünde kolumuzu hafif açikta birakacak (kisa kollu) şeyler giyemiyoruz meselâ. Veya iktidarla ilgili konuşamiyoruz. Yoksa şehri terk etmekle karşi karşiyasiniz ya da linç edilmekle.
Ve en önemlisi kulağima 3 küpe takamiyorum... Dersiniz ki bu fakülteye (öğrencinin ve bölümün ismini vermiyorum. R. M.) biraz daha iyi öğrenci gelir. Yaniliyorsunuz. Bana kendi fakültemde 3 küpe taktirmiyorlar. Rahatsiz oluyorlar. Çünkü 3 küpe BABA-OĞUL-KUTSAL RUH demekmiş ve bu zihniyet dini kullanarak burada köyden gelmiş gençlerin beynini yikiyorlar... Ben de artik baskilara dayanamayinca mecburen çikardim küpelerden birini... Emin olun korktuğumdan veya arkadaşsiz kalamama ihtimalinden değil... Sadece okuyamamaktan korktum... Baski büyük çünkü...
Ve bu zihniyettekiler yani bize kiyasla dine daha yakin olduğunu zannedenler, kendileri cuma namazina gitmeyip bu namazlara giden solcu arkadaşlari namaz çikişinda öldüresiye dövüyorlar... Çoğu okulu birakmak zorunda kaldi.”
KAYSERİ’DE OKUMAK İSTEMİYOR
“Artik düşünür oldum, bu ülkede okumak için bölüm seçmemeli, şehir için düşünmeli... Ben geriye kalan 3 yil için kara kara düşünüyorum ve kafami yiyorum. Ailem de oldukça huzursuz. Hele de Kayseri’de okumayi hiç istemiyorum, çünkü Karadenizlilere çok farkli bir gözle bakiyor çoğu. Rahatsiz oluyorum.
Bunun suçunu biraz da sizlere buluyorum açikçasi... Zamaninda darbeler yaşayan nesil, çocuklarini o kadar korumaci yetiştirdi ki artik gençler konuşmak yerine izlemeyi tercih ediyor (...)
Bugün de laikliği korumak toplumda ordunun değil biz gençlerin görevi olmali. Göz göre göre gidiyor bize birakilan emanet ve biz ATATÜRK’ün güvendiği gençlik ona sirtimizi dönüyoruz... Olacak iş mi bu? Ama öğrenciler bile bikti artik. Çankaya’da türban sorunu belki sizler için önemli ama ben önce üniversitedeki sorunlara dönün istiyorum (....) Kendi fakültemde ilk zaman ‘Allahsiz solcu’ ilân edildim ve çoğu kişi selâm vermedi bana. Nedeniyse derste hocanin sorusuna verdiğim “Kimsenin asilarak yaşama hakki elinden alinamaz” cevabiydi. Korkmuyorum düşünmekten, sadece okuyamamaktan korkuyorum.”
Gördüğünüz gibi yaşina göre çok olgun ve aydin bir gencin mektubu. Otobüste kisa kollu giymekten küpe takmaya, namaza giden solculara öldüresiye dayak baskisindan (solculara namazi yasaklamayi ilk kez duyuyoruz), konuşmamaya ve yalnizliğa terk etmeye kadar MAHALLE BASKISI’nin her türlüsü mevcut.
Üniversite ve devlet dairelerinde bu baskilarin asla oluşmayacağina inananlar yalnizca Kayseri’deki üniversiteyi değil, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki değişimi de bir araştirsinlar.
Örnekleri anlatan ise ben değilim öğrenciler ve bazen de öğretim görevlileri... (Kendi çocuklarinizi mektupta anlatan ve anlatilan gençlerin yerine koymayi deneyin.)
Ne yapsak, üç maymunlari oynamaya devam mi etsek acaba?[/COLOR][/SIZE]*****
Andrew Duff işine baksin!
Bir dönem Türkiye’nin AB Daimi Temsilcisi görevini de yapan Emekli Büyükelçi Özden Sanberk’in Milliyet’teki röportajinda geçiyordu Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz üyesi Andrew Duff’in aptalca sözleri...
“Atatürk’ün bütün resimlerini duvardan indirmeden Türkiye demokrasiye geçemez” diyormuş.
A ileri (!) zekâli, ya sizin duvarlarinizdaki Kraliçe Elizabeth fotoğraflarina, her törene “Allah kraliçemizi korusun” şeklindeki marşinizla başlamaniza ne demeli?
Sözüm ona “demokrasinin beşiği” denilen ülkenizde o saltanat fotoğraflarinin, Kraliçe’ye saygi duruşlarinin gereğini anlat bakalim bize...
Bizim ki saltanat değil, bin türlü hileyle ele geçirmeye çaliştiğiniz kuşatilmiş bir ülkeyi kurtaran, sizi denize döken, “Nasil yendin bizi” diye sorduğunuz kahramanin fotoğraflari.
Sonsuza kadar gururla asacağiz duvarlarimiza...
Fotoğrafla uğraşacaksaniz kendi kraliçeniz, krallarinizla uğraşin başka ülkelere ukalalik etmeyin!
DÜNKÜ VATAN GAZETESİNDE RUHAT MENGİNİN YAZISI
http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.a...id=4&wid=4
LİNKE Bİ BAKIN
Bir üniversite öğrencisi anlatiyor
Çok genç yaşlarindan, lise döneminden başlayarak uzun yillar İslâmci hareketin içinde olmuş ama sonradan demokrasi ve laikliğin birlikte önemini kavramiş bir gazeteci şöyle demişti:
“Dinle demokrasi arasinda düşmanlik ilişkisi kuran İslâmcilarimiz demokrasiyi tipki İslâm gibi bir din saniyordu. Dolayisiyla insanlarin demokrasi üzerinden yeni bir din tercihine zorlanacağini düşünüyorlardi. Halbuki demokrasi ideolojisizdir. Demokratik devlet vatandaşlarina din, inanç, mezhep empoze etmez. Demokratik devletin vatandaşlari neyi seçeceklerine kendileri karar verir ve onu yaşarlar.”
İdeal bir demokrasiyi, insanlarin kendi özgürlüklerinin sinirlarini özümseyip başkalarinin özgürlüğüne de ayni saygiyi gösterdiği bir demokrasiyi tanimliyordu bu arkadaşimiz.
Ama dinin siyaseten kullanildiği, vatandaşlarin din üzerinden kişkirtildiği ve kutuplarin yaratildiği bir demokraside maalesef kaliplaşmiş tarifler geçerliliğini yitiriyor.
Bir parti dini tekeline alabiliyorsa bireyler de alabileceğini zannedebiliyor ve eyleme de geçebiliyor.
Radikal İslâm’a nasil kaydiğini anlayamayan hemen hemen bütün ülkelerde bu deneyimler yaşanmiştir.
[SIZE="3"][COLOR="Red"]BU DA PARANOYA MI?
Bugün Erciyes Üniversitesi öğrencisi 21 yaşinda bir genç kiz okurumuzdan gelen mektubu sizinle paylaşmak istiyorum.
Acaba o da bir paranoya içinde mi, biraz düşünün.
“Kayseri’de okumanin verdiği güçlükle kafami dinlemek için gelmiştim bu yaz Samsun’a... Gerçekten de artik Kayseri’de okumak çok zor, inanin buna. Belediye otobüsünde kolumuzu hafif açikta birakacak (kisa kollu) şeyler giyemiyoruz meselâ. Veya iktidarla ilgili konuşamiyoruz. Yoksa şehri terk etmekle karşi karşiyasiniz ya da linç edilmekle.
Ve en önemlisi kulağima 3 küpe takamiyorum... Dersiniz ki bu fakülteye (öğrencinin ve bölümün ismini vermiyorum. R. M.) biraz daha iyi öğrenci gelir. Yaniliyorsunuz. Bana kendi fakültemde 3 küpe taktirmiyorlar. Rahatsiz oluyorlar. Çünkü 3 küpe BABA-OĞUL-KUTSAL RUH demekmiş ve bu zihniyet dini kullanarak burada köyden gelmiş gençlerin beynini yikiyorlar... Ben de artik baskilara dayanamayinca mecburen çikardim küpelerden birini... Emin olun korktuğumdan veya arkadaşsiz kalamama ihtimalinden değil... Sadece okuyamamaktan korktum... Baski büyük çünkü...
Ve bu zihniyettekiler yani bize kiyasla dine daha yakin olduğunu zannedenler, kendileri cuma namazina gitmeyip bu namazlara giden solcu arkadaşlari namaz çikişinda öldüresiye dövüyorlar... Çoğu okulu birakmak zorunda kaldi.”
KAYSERİ’DE OKUMAK İSTEMİYOR
“Artik düşünür oldum, bu ülkede okumak için bölüm seçmemeli, şehir için düşünmeli... Ben geriye kalan 3 yil için kara kara düşünüyorum ve kafami yiyorum. Ailem de oldukça huzursuz. Hele de Kayseri’de okumayi hiç istemiyorum, çünkü Karadenizlilere çok farkli bir gözle bakiyor çoğu. Rahatsiz oluyorum.
Bunun suçunu biraz da sizlere buluyorum açikçasi... Zamaninda darbeler yaşayan nesil, çocuklarini o kadar korumaci yetiştirdi ki artik gençler konuşmak yerine izlemeyi tercih ediyor (...)
Bugün de laikliği korumak toplumda ordunun değil biz gençlerin görevi olmali. Göz göre göre gidiyor bize birakilan emanet ve biz ATATÜRK’ün güvendiği gençlik ona sirtimizi dönüyoruz... Olacak iş mi bu? Ama öğrenciler bile bikti artik. Çankaya’da türban sorunu belki sizler için önemli ama ben önce üniversitedeki sorunlara dönün istiyorum (....) Kendi fakültemde ilk zaman ‘Allahsiz solcu’ ilân edildim ve çoğu kişi selâm vermedi bana. Nedeniyse derste hocanin sorusuna verdiğim “Kimsenin asilarak yaşama hakki elinden alinamaz” cevabiydi. Korkmuyorum düşünmekten, sadece okuyamamaktan korkuyorum.”
Gördüğünüz gibi yaşina göre çok olgun ve aydin bir gencin mektubu. Otobüste kisa kollu giymekten küpe takmaya, namaza giden solculara öldüresiye dayak baskisindan (solculara namazi yasaklamayi ilk kez duyuyoruz), konuşmamaya ve yalnizliğa terk etmeye kadar MAHALLE BASKISI’nin her türlüsü mevcut.
Üniversite ve devlet dairelerinde bu baskilarin asla oluşmayacağina inananlar yalnizca Kayseri’deki üniversiteyi değil, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki değişimi de bir araştirsinlar.
Örnekleri anlatan ise ben değilim öğrenciler ve bazen de öğretim görevlileri... (Kendi çocuklarinizi mektupta anlatan ve anlatilan gençlerin yerine koymayi deneyin.)
Ne yapsak, üç maymunlari oynamaya devam mi etsek acaba?[/COLOR][/SIZE]*****
Andrew Duff işine baksin!
Bir dönem Türkiye’nin AB Daimi Temsilcisi görevini de yapan Emekli Büyükelçi Özden Sanberk’in Milliyet’teki röportajinda geçiyordu Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz üyesi Andrew Duff’in aptalca sözleri...
“Atatürk’ün bütün resimlerini duvardan indirmeden Türkiye demokrasiye geçemez” diyormuş.
A ileri (!) zekâli, ya sizin duvarlarinizdaki Kraliçe Elizabeth fotoğraflarina, her törene “Allah kraliçemizi korusun” şeklindeki marşinizla başlamaniza ne demeli?
Sözüm ona “demokrasinin beşiği” denilen ülkenizde o saltanat fotoğraflarinin, Kraliçe’ye saygi duruşlarinin gereğini anlat bakalim bize...
Bizim ki saltanat değil, bin türlü hileyle ele geçirmeye çaliştiğiniz kuşatilmiş bir ülkeyi kurtaran, sizi denize döken, “Nasil yendin bizi” diye sorduğunuz kahramanin fotoğraflari.
Sonsuza kadar gururla asacağiz duvarlarimiza...
Fotoğrafla uğraşacaksaniz kendi kraliçeniz, krallarinizla uğraşin başka ülkelere ukalalik etmeyin!