05.11.2009, 03:45
MOSSAD için çalişmak ister misiniz?
By Mehmet Yilmaz on Tem 7, 2009 in Kitap Tanitimi, MOSSAD, Ortadoğu, siyonizm, İsrail
![[Resim: 20090630_derin_dusunce_org_mossad_2-238x300.jpg]](http://www.derindusunce.org/wp-content/uploads/2009/07/20090630_derin_dusunce_org_mossad_2-238x300.jpg)
Ortadoğu’nun BaşPsikopati İsrail sizden ufak bir yardim istese kabul eder misiniz?
Çevrenizde böyle bir teklife evet diyebilecek insanlar var mi? Farkinda olmadan yardim etme ihtimaliniz hiç mi yok? Asla? O halde rahat uyuyalim, ülkemiz dahilinde siyonistlerin eli kolu bağli demek ki…
Bir kitaptan bahsetmek istiyordum uzun zamandir, eski MOSSAD ajani Victor Ostrovsky’nin ağzindan bu örgütün çalişma (ve çalişTIRma) yöntemlerini anlatiyor. Kitabin orjinal adi “By Way of Deception“. Türkçe’ye Hile Yolu adiyla çevrilmiş. Orijinal başlik içindeki “deception” (=düş kirikliği) kelimesi dikkate değer. Birazdan sebebine geleceğim.
Bu tür kitaplara temkinle yaklaşirim, gerçekleri çarpitma, dezenformasyon amaciyla yazilmiş bir çok kitap gördüm. Ama bu kez farkli. Kitabin yayinlanmasini engellemek için İsrail’in giriştiği yasal ve yasadişi eylemlerle katlandiği riskler göz önüne alinirsa içerik gerçekten dikkate değer olabilir diye düşünmüştüm daha okumadan… Okudukça Ostrovsky’nin “içeriden” yazdiklarini hakikaten inandirici buldum. Meselâ 1981′de Iraktaki bir nükleer santralin vurulduğu Mivtza Opera (מבצע אופרה
gibi olaylar o günlerin aktüalitesiyle örtüşüyor.
Fakat bundan çok daha önemli bir kaç nokta var ki üzerinde durmaya değer:
Ostrovsky önce İsrail ordusuna sonra da gizli servise son derece “romantik” hislerle giriyor. Kutsal Topraklarda kurulan kutsal(!) devlete, ulusuna hizmet edecek, yeryüzünde iyiliğin son kalesi(!) olan bu ülke uğruna gerekirse canini bile feda edecek.
Ancak zamanla uyaniyor Ostrovsky. Bir kere MOSSAD içinde kişisel ve politik çekişmeler var. İkincisi örgüt içinde yükselmiş kimi liderler elemanlari “özel işleri için” kullaniyor. Bir anlamda Ergenekonlaşmiş bir MOSSAD çikiyor karşimiza. İsrail’in “yüksek” çikarlariyla ilgisi olmayan hatta bazen çelişen operasyonlar yapiliyor.
Ostrovsky bu konuyu gündeme getiren ilk kişi değil. MOSSAD ajanlarinin devlet denetiminden uzak işler çevirdikleri, uyuşturucu ve silah kaçakçiliği yaptiklari, kara para akladiklari uzun zamandir biliniyor. Afrika ülkelerinde darbe ya da soykirim olmadan bir kaç gün önce faaliyet gösteren İsrailli ajanlarin resimleri yayinlanmişti Fransiz gazetelerinde. MOSSAD aslinda bütün gizli örgütlerin izlediği yolu izliyor: Güvenlik sebebiyle oluşturulan “resmî denetimsizlik” ve bunun yol açtiği bir tür mafyalaşma, devlet eliyle beslenen bir terör örgütüne dönüşme. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bu “dumanli hava” içinde gizli örgütler kendi hükümetlerini deviriyor, seçim öncesi askerî operasyonlara zemin hazirlamak için sahte terörist saldirilar düzenliyor, yabanci ülkelerin terör örgütlerine eleman ve silah ödünç veriyorlar…
Bir de MOSSAD’in özel bir durumu var: CIA ya da eski KGB gibi ağir bürokrasilerin tersine bu örgütte hiyerarşi çok zayif. Bu bilinen ve istenen bir şey. Örgütün manevra kabiliyeti yüksek, tehlike halinde feda edilmesi gereken ajan sayisi az, …. Ancak bu dağiTik (distributed) örgütlenme herkesin kendi başina iş çevirmesini de kolaylaştiriyor.
İşte Ostrovsky’nin kitabi By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bu yozlaşmayi, içten çürümeyi son derecede elle tutulur bir biçimde aktariyor.
2) Dünyadaki Yahudilerin MOSSAD tarafindan sömürülmesi
Yahudiler Siyonist propagandanin etkisiyle kendilerini her an yok edilmesi muhtemel bir topluluk olarak görüyorlar. Bizim ülkemizde de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sloganiyla simgeleşen bu “yanlizlik” saplantisi bütün milliyetçi-militarist hareketlerin ortak noktasi. Can korkusuyla kendi irkina, ordusuna ve devletine sariliyor insanlar. Bu da eleştiriden, çok seslilikten hoşlanmayan güçler için rahat bir çalişma ortami hazirliyor.
Ancak İsrail için yine özel bir durum söz konusu. Ülke nüfusu kadar yani 7 milyon Yahudi yaşiyor dünyada. Meselâ Almanya’daki 2-3 milyonluk Türk vatandaşi gibi dünyanin bütün ülkelerinde bir Türk azinlik yaşadiğini farz edelim. Türk gizli servisinden bir ajan bazi özel yardimlara ihtiyaç duyabilir zaman zaman:
Tabi böyle bir örgütlenmenin işlemesi için Yahudilerin nispeten bir baski-korku-suçluluk içinde yaşamalari gerek. Yoksa meselâ bir hemşire “neme lâzim kardeşim, ben bulaşmam böyle işlere, yasalara göre polis çağirmam gerek” diyebilir. Ama bir Yahudi Kanadali, Fransiz ya da Türk vatandaşi oluşunu ikinci plana atip dinsel aidiyetini öne aliyor. İsrail’in “kutsal çikarlari” uğruna bu riskleri aliyor. Neden?
MOSSAD ajanlari çok sik biçimde Müslüman ülkelerde faaliyet göstermek zorundalar. Hem komşulari hem de İsrail’in düşmanlari önemli ölçüde bu coğrafya dâhilinde. Sorunsuz biçimde çalişabilmek için MOSSAD operasyonlari siradan günlük işler şeklinde küçük parçalara bölüyor. Bir otelde oda ayirmak, bir kitabin fotokopisini çekmek, araba kiralamak… Tabi bu bölünmüş işlerin içinde bir kisimi yine de silah, bomba vs kullanmayi, gece gizlice bir büroya girmeyi gerektiriyor ama “masum” işleri “ötekilere” yaptirmak çok daha ucuz ve güvenli.
Bir de “gri” işler var. Ne yasal ne de tamamen yasadişi. İşte Ostrovsky’nin kitabinda başliktan itibaren çok iyi işlenmiş en iyi nokta bu: insanin doğasi. Nasil oluyor da Irakli bir mühendis ülkesindeki nükleer santralin planlarini MOSSAD ajanlarina veriyor meselâ?
İnsan hayati usul usul akan bir nehir değil. Her zaman iniş çikişlar, dertler, düş kirikliklari bir yerlerde bizi bekliyor olabilir. Bir yakinimizin ağir hastaliği, bir boşanma, bir ölüm… Ağir bir borç, terfi etmeyi beklerken torpilli birinin yerimizi kapmasi… Yurtdişina görev için gönderilenleri de bu tür bir imtihan bekler. Arkadaşlarindan ve ailesinden izole olan bir insan normalde olduğundan çok daha kirilgandir. Tuhaf bir raslantiyla(!) hayatina girebilecek bir “dosta”, beklenmedik yerden gelecek bir paraya ya da kaçamak bir sevgiliye kapilari ardina kadar açilmiş olabilir.
İnanci ve özgüveni olan, çevresinden destek gören insanlar bu tür imtihanlardan güçlenerek çikarlar. Ama bir kez başarmiş olmak sonrakiler için bir garanti değildir yine de.
Bu gibi durumlardaki insanlari kullanmak için MOSSAD ajanlarinin kullandiği ilginç bir öğüt var: “Birini uçurumdan aşaği yuvarlamak mi istiyorsun? Önce onu uçurumun kenarina getirmelisin” .
Tahmin edebileceğiniz gibi örgüt ajanlari ihtiyaç duyduklari kimselere kendilerini tanitirken İsrail ile ilgili hiç bir şeyden bahsetmiyorlar. Daha çok profesyonel bir amaçla meselâ Brezilya ile Arjantin arasinda yapilacak ticarî bir anlaşmada kullanmak için ufak(!) bir bilgi rica edilebiliyor. Karşiliğinda da oldukça iyi bir ödeme yapiyorlar. MOSSAD’a (bilmeden) yardim etmek için illâ ki bir nükleer santralde çalişmaniz ya da füze sistemlerinde uzman olmaniz gerekmiyor. Bazen çok siradan bir işte çalişanlar bile bu örgütün hedefinde olabilir. İşyerinizde çalişanlarinin isimleri, telefonlari, görevleri, ev adresleri, hobileri, eşlerinin ve çocuklarinin isimleri, okuduklari okullar bir MOSSAD operasyonu için gerekli olabilir.
4) Bütün bunlarin Türkiye’nin çikarlari açisindan değerlendirilmesi
Az önce “kirilgan” insan tarifi yaptik ve gerek MOSSAD gerekse başka gizli örgütlerin bu insanlardan istifade edebileceğini anlattik.
Bu “kirilgan” insan grubuna dâhil edilmesi gereken bir kategori daha var aslinda ki Türkiye için büyük önem taşiyor: Devlet eliyle ve sistematik bir biçimde haksizliğa uğramiş insanlar. Adaletin yerini bulmadiğini, kendilerine karşi ayrimcilik yapildiğini düşünen bütün etnik, siyasî ve dinî azinliklar potansiyel olarak bu gruba girebilir. Elbette birçok insan “ne yapalim, bizim memleketimiz de böyleymiş” diye sineye çekiyordur ama hepimiz insaniz.
Biçak kemiğe dayandiği yerde “madem bu devlet beni hor görüyor ben de ona karşi sadakat duymuyorum” deme noktasina gelmek mümkün.
Meselâ Fransa’da bir terör örgütü için en “verimli topraklar” Paris, Lyon gibi büyük şehirlerin fakir banliyöleridir. Çünkü bu yerlerde polis kanunlari daha kolay çiğner. Polisin aleyhine dava açmak ve kazanmak daha zordur. Kimliğini göstermeyen biri özellikle zenci ya da Arap ise gözaltina alinabilir. Karakolda şiddet görebilir. Türkiye ile karşilaştirilabilecek seviyede olmasa da devlet eliyle uygulanan, meşru(!) şiddetin yargi denetiminden kaçabildiği bu yerlerde Fransa devleti zayiftir. Halk ile devletin arasi açiktir.
Değerli dostumuz Mustafa Akyol bir yazisinda (mealen) “evet, insanin devletini sevmesi gerekir ama o devletin de sevilecek bir tarafi olmasi gerekmez mi?” diye sormuştu. Adalet konusunda çok sayida zaafi var ülkemizin. Ve bu zaaflar hergün yeni “kurbanlar” üretiyor. Ya da Rasim Ozan Kütahyali‘nin dediği gibi “zenciyi zenciye kirdirma metodu” halk ile devletin arasini açiyor.
İsmet İnönü zamaninda uygulanan Varlik Vergisi ile Hristiyan ve Yahudilerin mallarina el konulmasi, Dersim olaylari, 6-7 Eylül’de yeniden hedef seçilen Hristiyan ve Yahudilerin öldürülmesi, talan edilen ev ve işyerleri, Madimak Katliaminda hedef seçilen Alevîler, Güneydoğu’da OHAL yoluyla yaşamak dahil bütün haklari çiğnenen Kürtler…
Dediğimiz gibi hepimiz insaniz ve sabrimizin bir siniri var. Devletiniz sizi sürekli hedef gösterirse, potansiyel düşman, işbirlikçi olarak görürse? Diliniz, ibadetiniz yasaklanirsa? Tutuklanan yakinlariniz kaybolursa? Çocuklariniza ülkenin resmî dini okulda zorla öğretilirse? Sizin cemaatinize karşi işlenen faili meçhul(!) suçlar cezasiz kalirsa? “Ermeni dölü” diye fişlenirseniz? Bir genel kurmay başkani çikip “Ne mutlu Türk’üm demeyenler bizim düşmanimizdir” derse, oy verdiğiniz siyasi parti bir belediye kazaninca bakanlar “bunlar da Ermenistan sinirina dayandi” diye homurdanirsa…
Bu demek değil ki bütün “azinliklar” potansiyel birer MOSSAD ajanidir. Ama Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösterecek her örgüt “içeriden” olan, dili, kültürü bilen ve sisteme karşi hinç ile dolu insanlara ihtiyaç duyacaktir eylem yapmak için.
Elbette önce vicdanî sebeplerle savunuyorum ki Türkiye kimse kimseye “azinlik” muamelesi yapmamalidir. Ama buna ek olarak:
İşte Ostrovsky’nin kitabi By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bunlari düşündürüyor insana. MOSSAD’in ne tür insanlarla çalişmayi tercih ettiğini ve onlari nasil “baştan çikardiğini” görünce korkulduklari kadar güçlü olmadiklarini idrak ediyor insan. Gerek bu örgüt gerekse türlü komplo teorilerine konu olan masonlar, illüminati ve adini bile bilmediğimiz diğer oluşumlar üç şeyden istifade ederek güçleniyorlar:
MOSSAD’dan kurtulabilecek miyiz bir gün?
İnsan var oldukça zayifliklari da var olacak elbette. Gerek MOSSAD gerekse başka yapilar bu zayifliklari kullanmanin yeni yollarini icad edecekler şüphesiz.
Gelin görün ki Hz. Mevlânâ “Kur’an’i açiklamak için yazdim” dediği Mesnevî adli eserinde şöyle söylüyor:
“Ey insan, başkalarindan gördüğün zulümler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan aksetmesidir, görünmesidir. Senin varliğin, iki yüzlülüğün, zalimliğin, gafletin onlara aksetmiştir. O sensin, sen kendini yaraliyorsun; lânet ipliğini, kendine, kendin dokuyorsun.” (Cilt I, beyitler 1318-1320)
MOSSAD’i veya siyonizmin saldirganliğini kendiliğinden oluşmuş bir diş düşman gibi görebiliriz. Ya da kötülük = iyiliğin ve adaletin eksikliği diyerek bakabiliriz olaylara. Bir fotoğrafin negatifi, bir heykelin kalibi gibi… Müslümanlarin takvadan uzaklaştiklari anlarin, ihmallerin ve zulümlerin cisimleştiği, ete, kemiğe büründüğü, bombaya işgale dönüştüğü bir hâl olarak da görebiliriz bu “şeytanî” gücü. Eleştiriyi bu şekilde kendimize çevirdiğimiz zaman çözümü de kendimiz üretebiliriz.(Bkz. Müslümanlarin iç hastaliklari)
Bu bakimdan özeleştiri yapmayi İsrail ya da Yahudi düşmanliğina göre çok daha verimli buluyorum. Rizik kapisi dükkânina “Yahudiler, Ermeniler ve köpekler giremez” tabelasi asanlarin gaflet içinde MOSSAD’a hizmet ettiğini düşündüm ve Yahudilere yönelik nefretin Müslümanlar için bir afyon olduğunu savunageldim hep.
By Mehmet Yilmaz on Tem 7, 2009 in Kitap Tanitimi, MOSSAD, Ortadoğu, siyonizm, İsrail
![[Resim: 20090630_derin_dusunce_org_mossad_2-238x300.jpg]](http://www.derindusunce.org/wp-content/uploads/2009/07/20090630_derin_dusunce_org_mossad_2-238x300.jpg)
Ortadoğu’nun BaşPsikopati İsrail sizden ufak bir yardim istese kabul eder misiniz?
Çevrenizde böyle bir teklife evet diyebilecek insanlar var mi? Farkinda olmadan yardim etme ihtimaliniz hiç mi yok? Asla? O halde rahat uyuyalim, ülkemiz dahilinde siyonistlerin eli kolu bağli demek ki…
Bir kitaptan bahsetmek istiyordum uzun zamandir, eski MOSSAD ajani Victor Ostrovsky’nin ağzindan bu örgütün çalişma (ve çalişTIRma) yöntemlerini anlatiyor. Kitabin orjinal adi “By Way of Deception“. Türkçe’ye Hile Yolu adiyla çevrilmiş. Orijinal başlik içindeki “deception” (=düş kirikliği) kelimesi dikkate değer. Birazdan sebebine geleceğim.
Bu tür kitaplara temkinle yaklaşirim, gerçekleri çarpitma, dezenformasyon amaciyla yazilmiş bir çok kitap gördüm. Ama bu kez farkli. Kitabin yayinlanmasini engellemek için İsrail’in giriştiği yasal ve yasadişi eylemlerle katlandiği riskler göz önüne alinirsa içerik gerçekten dikkate değer olabilir diye düşünmüştüm daha okumadan… Okudukça Ostrovsky’nin “içeriden” yazdiklarini hakikaten inandirici buldum. Meselâ 1981′de Iraktaki bir nükleer santralin vurulduğu Mivtza Opera (מבצע אופרה

Fakat bundan çok daha önemli bir kaç nokta var ki üzerinde durmaya değer:
- 1) Eski ajan Victor Ostrovsky’nin MOSSAD’dan ayrilma sebebi,
- 2) Dünyadaki Yahudilerin MOSSAD tarafindan sömürülme yöntemleri,
- 3) Yahudi olmayanlarin MOSSAD’a hizmet etmesinin sağlanmasi,
- 4) Bütün bunlarin Türkiye’nin çikarlari açisindan değerlendirilmesi.
Ostrovsky önce İsrail ordusuna sonra da gizli servise son derece “romantik” hislerle giriyor. Kutsal Topraklarda kurulan kutsal(!) devlete, ulusuna hizmet edecek, yeryüzünde iyiliğin son kalesi(!) olan bu ülke uğruna gerekirse canini bile feda edecek.
Ancak zamanla uyaniyor Ostrovsky. Bir kere MOSSAD içinde kişisel ve politik çekişmeler var. İkincisi örgüt içinde yükselmiş kimi liderler elemanlari “özel işleri için” kullaniyor. Bir anlamda Ergenekonlaşmiş bir MOSSAD çikiyor karşimiza. İsrail’in “yüksek” çikarlariyla ilgisi olmayan hatta bazen çelişen operasyonlar yapiliyor.
Ostrovsky bu konuyu gündeme getiren ilk kişi değil. MOSSAD ajanlarinin devlet denetiminden uzak işler çevirdikleri, uyuşturucu ve silah kaçakçiliği yaptiklari, kara para akladiklari uzun zamandir biliniyor. Afrika ülkelerinde darbe ya da soykirim olmadan bir kaç gün önce faaliyet gösteren İsrailli ajanlarin resimleri yayinlanmişti Fransiz gazetelerinde. MOSSAD aslinda bütün gizli örgütlerin izlediği yolu izliyor: Güvenlik sebebiyle oluşturulan “resmî denetimsizlik” ve bunun yol açtiği bir tür mafyalaşma, devlet eliyle beslenen bir terör örgütüne dönüşme. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bu “dumanli hava” içinde gizli örgütler kendi hükümetlerini deviriyor, seçim öncesi askerî operasyonlara zemin hazirlamak için sahte terörist saldirilar düzenliyor, yabanci ülkelerin terör örgütlerine eleman ve silah ödünç veriyorlar…
Bir de MOSSAD’in özel bir durumu var: CIA ya da eski KGB gibi ağir bürokrasilerin tersine bu örgütte hiyerarşi çok zayif. Bu bilinen ve istenen bir şey. Örgütün manevra kabiliyeti yüksek, tehlike halinde feda edilmesi gereken ajan sayisi az, …. Ancak bu dağiTik (distributed) örgütlenme herkesin kendi başina iş çevirmesini de kolaylaştiriyor.
İşte Ostrovsky’nin kitabi By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bu yozlaşmayi, içten çürümeyi son derecede elle tutulur bir biçimde aktariyor.
2) Dünyadaki Yahudilerin MOSSAD tarafindan sömürülmesi
Yahudiler Siyonist propagandanin etkisiyle kendilerini her an yok edilmesi muhtemel bir topluluk olarak görüyorlar. Bizim ülkemizde de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sloganiyla simgeleşen bu “yanlizlik” saplantisi bütün milliyetçi-militarist hareketlerin ortak noktasi. Can korkusuyla kendi irkina, ordusuna ve devletine sariliyor insanlar. Bu da eleştiriden, çok seslilikten hoşlanmayan güçler için rahat bir çalişma ortami hazirliyor.
Ancak İsrail için yine özel bir durum söz konusu. Ülke nüfusu kadar yani 7 milyon Yahudi yaşiyor dünyada. Meselâ Almanya’daki 2-3 milyonluk Türk vatandaşi gibi dünyanin bütün ülkelerinde bir Türk azinlik yaşadiğini farz edelim. Türk gizli servisinden bir ajan bazi özel yardimlara ihtiyaç duyabilir zaman zaman:
- - Kimlik göstermeden kalacak bir otel odasi bulmak,
- - İz birakmadan yüklü miktarda para transfer etmek,
- - Polis tarafindan yakalanmişken serbest birakilmak,
- - Hastahaneye gidip dikkat çekmeden kolundaki kurşunu çikarmak,
- - Vs.
Tabi böyle bir örgütlenmenin işlemesi için Yahudilerin nispeten bir baski-korku-suçluluk içinde yaşamalari gerek. Yoksa meselâ bir hemşire “neme lâzim kardeşim, ben bulaşmam böyle işlere, yasalara göre polis çağirmam gerek” diyebilir. Ama bir Yahudi Kanadali, Fransiz ya da Türk vatandaşi oluşunu ikinci plana atip dinsel aidiyetini öne aliyor. İsrail’in “kutsal çikarlari” uğruna bu riskleri aliyor. Neden?
- - Bati medyasinda birçok yönetici bu davaya gönül vermiş insanlar. Her firsatta Hitler’in yaptiği katliamlari hatirlatacak bir film, belgesel, kitap, resim sergisi vb üretiyorlar. Öyleki meselâ Fransa’da istesem günde 24 saatimi bu konuyla ilgili YENi TV programi, kitap vb okumaya, seyretmeye ayirabilirim. Hatta şu anki cumhurbaşkani Sarkozy her ilkokul çocuğuna bir katliam kurbanini eşleştirmek ve yil boyunca çocuğa o olaylari yaşatmak suretiyle bu beyin yikamayi daha da ileri götürmeyi teklif etti.
- - Filistinli direnişçilerin yaptiklari en ufak bir eylem İsrail’in varliğini ve milyonlarca Yahudinin hayatini tehdit eden bir saldiri gibi gösteriliyor. Bu da İsrail dişinda yaşayan Yahudilerin endişesini ve suçluluk (=İsrail’e borçluluk) duygusunu arttiriyor.
- - Mahmud Ahmedinejad gibi insanlar Filistin’i iç politika malzemesi yapip “İsrail’i haritadan sileceğiz” dedikçe Siyonistlerin ekmeğine yağ sürülüyor. Ölüp gitmiş bir Hitler, “terbiye edilmiş” bir Almanya yerine kanli-canli bir Ahmedinejad ve nükleer füze yapmaya çalişan bir “kaka-pis” İran Siyonist propaganda için çok daha kullanişli. Bu tür ucuz kahramanliklar soyut Siyonist korkulari bir anda somutlaştiriyor, yalanlar gerçek(!) oluyor.
MOSSAD ajanlari çok sik biçimde Müslüman ülkelerde faaliyet göstermek zorundalar. Hem komşulari hem de İsrail’in düşmanlari önemli ölçüde bu coğrafya dâhilinde. Sorunsuz biçimde çalişabilmek için MOSSAD operasyonlari siradan günlük işler şeklinde küçük parçalara bölüyor. Bir otelde oda ayirmak, bir kitabin fotokopisini çekmek, araba kiralamak… Tabi bu bölünmüş işlerin içinde bir kisimi yine de silah, bomba vs kullanmayi, gece gizlice bir büroya girmeyi gerektiriyor ama “masum” işleri “ötekilere” yaptirmak çok daha ucuz ve güvenli.
Bir de “gri” işler var. Ne yasal ne de tamamen yasadişi. İşte Ostrovsky’nin kitabinda başliktan itibaren çok iyi işlenmiş en iyi nokta bu: insanin doğasi. Nasil oluyor da Irakli bir mühendis ülkesindeki nükleer santralin planlarini MOSSAD ajanlarina veriyor meselâ?
İnsan hayati usul usul akan bir nehir değil. Her zaman iniş çikişlar, dertler, düş kirikliklari bir yerlerde bizi bekliyor olabilir. Bir yakinimizin ağir hastaliği, bir boşanma, bir ölüm… Ağir bir borç, terfi etmeyi beklerken torpilli birinin yerimizi kapmasi… Yurtdişina görev için gönderilenleri de bu tür bir imtihan bekler. Arkadaşlarindan ve ailesinden izole olan bir insan normalde olduğundan çok daha kirilgandir. Tuhaf bir raslantiyla(!) hayatina girebilecek bir “dosta”, beklenmedik yerden gelecek bir paraya ya da kaçamak bir sevgiliye kapilari ardina kadar açilmiş olabilir.
İnanci ve özgüveni olan, çevresinden destek gören insanlar bu tür imtihanlardan güçlenerek çikarlar. Ama bir kez başarmiş olmak sonrakiler için bir garanti değildir yine de.
Bu gibi durumlardaki insanlari kullanmak için MOSSAD ajanlarinin kullandiği ilginç bir öğüt var: “Birini uçurumdan aşaği yuvarlamak mi istiyorsun? Önce onu uçurumun kenarina getirmelisin” .
Tahmin edebileceğiniz gibi örgüt ajanlari ihtiyaç duyduklari kimselere kendilerini tanitirken İsrail ile ilgili hiç bir şeyden bahsetmiyorlar. Daha çok profesyonel bir amaçla meselâ Brezilya ile Arjantin arasinda yapilacak ticarî bir anlaşmada kullanmak için ufak(!) bir bilgi rica edilebiliyor. Karşiliğinda da oldukça iyi bir ödeme yapiyorlar. MOSSAD’a (bilmeden) yardim etmek için illâ ki bir nükleer santralde çalişmaniz ya da füze sistemlerinde uzman olmaniz gerekmiyor. Bazen çok siradan bir işte çalişanlar bile bu örgütün hedefinde olabilir. İşyerinizde çalişanlarinin isimleri, telefonlari, görevleri, ev adresleri, hobileri, eşlerinin ve çocuklarinin isimleri, okuduklari okullar bir MOSSAD operasyonu için gerekli olabilir.
4) Bütün bunlarin Türkiye’nin çikarlari açisindan değerlendirilmesi
Az önce “kirilgan” insan tarifi yaptik ve gerek MOSSAD gerekse başka gizli örgütlerin bu insanlardan istifade edebileceğini anlattik.
Bu “kirilgan” insan grubuna dâhil edilmesi gereken bir kategori daha var aslinda ki Türkiye için büyük önem taşiyor: Devlet eliyle ve sistematik bir biçimde haksizliğa uğramiş insanlar. Adaletin yerini bulmadiğini, kendilerine karşi ayrimcilik yapildiğini düşünen bütün etnik, siyasî ve dinî azinliklar potansiyel olarak bu gruba girebilir. Elbette birçok insan “ne yapalim, bizim memleketimiz de böyleymiş” diye sineye çekiyordur ama hepimiz insaniz.
Biçak kemiğe dayandiği yerde “madem bu devlet beni hor görüyor ben de ona karşi sadakat duymuyorum” deme noktasina gelmek mümkün.
Meselâ Fransa’da bir terör örgütü için en “verimli topraklar” Paris, Lyon gibi büyük şehirlerin fakir banliyöleridir. Çünkü bu yerlerde polis kanunlari daha kolay çiğner. Polisin aleyhine dava açmak ve kazanmak daha zordur. Kimliğini göstermeyen biri özellikle zenci ya da Arap ise gözaltina alinabilir. Karakolda şiddet görebilir. Türkiye ile karşilaştirilabilecek seviyede olmasa da devlet eliyle uygulanan, meşru(!) şiddetin yargi denetiminden kaçabildiği bu yerlerde Fransa devleti zayiftir. Halk ile devletin arasi açiktir.
Değerli dostumuz Mustafa Akyol bir yazisinda (mealen) “evet, insanin devletini sevmesi gerekir ama o devletin de sevilecek bir tarafi olmasi gerekmez mi?” diye sormuştu. Adalet konusunda çok sayida zaafi var ülkemizin. Ve bu zaaflar hergün yeni “kurbanlar” üretiyor. Ya da Rasim Ozan Kütahyali‘nin dediği gibi “zenciyi zenciye kirdirma metodu” halk ile devletin arasini açiyor.
İsmet İnönü zamaninda uygulanan Varlik Vergisi ile Hristiyan ve Yahudilerin mallarina el konulmasi, Dersim olaylari, 6-7 Eylül’de yeniden hedef seçilen Hristiyan ve Yahudilerin öldürülmesi, talan edilen ev ve işyerleri, Madimak Katliaminda hedef seçilen Alevîler, Güneydoğu’da OHAL yoluyla yaşamak dahil bütün haklari çiğnenen Kürtler…
Dediğimiz gibi hepimiz insaniz ve sabrimizin bir siniri var. Devletiniz sizi sürekli hedef gösterirse, potansiyel düşman, işbirlikçi olarak görürse? Diliniz, ibadetiniz yasaklanirsa? Tutuklanan yakinlariniz kaybolursa? Çocuklariniza ülkenin resmî dini okulda zorla öğretilirse? Sizin cemaatinize karşi işlenen faili meçhul(!) suçlar cezasiz kalirsa? “Ermeni dölü” diye fişlenirseniz? Bir genel kurmay başkani çikip “Ne mutlu Türk’üm demeyenler bizim düşmanimizdir” derse, oy verdiğiniz siyasi parti bir belediye kazaninca bakanlar “bunlar da Ermenistan sinirina dayandi” diye homurdanirsa…
Bu demek değil ki bütün “azinliklar” potansiyel birer MOSSAD ajanidir. Ama Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösterecek her örgüt “içeriden” olan, dili, kültürü bilen ve sisteme karşi hinç ile dolu insanlara ihtiyaç duyacaktir eylem yapmak için.
Elbette önce vicdanî sebeplerle savunuyorum ki Türkiye kimse kimseye “azinlik” muamelesi yapmamalidir. Ama buna ek olarak:
- 1) Adaleti zayiflatan bir yasayi değiştirMEYEN her milletvekili,
- 2) Yasalara uymayan her polis ya da asker,
- 3) Bunlara seyirci kalan her savci, hâkim, gazeteci ve siradan vatandaş
İşte Ostrovsky’nin kitabi By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bunlari düşündürüyor insana. MOSSAD’in ne tür insanlarla çalişmayi tercih ettiğini ve onlari nasil “baştan çikardiğini” görünce korkulduklari kadar güçlü olmadiklarini idrak ediyor insan. Gerek bu örgüt gerekse türlü komplo teorilerine konu olan masonlar, illüminati ve adini bile bilmediğimiz diğer oluşumlar üç şeyden istifade ederek güçleniyorlar:
- a) Devletlerin adaletsiz uygulamalarindan,
- b) Cemiyetlerin ahlâkî zayifliklarindan ve dayanişma eksikliğinden,
- c) Bu ilk iki faktörün uçurum kenarina ittiği kirilgan insanlardan.
MOSSAD’dan kurtulabilecek miyiz bir gün?
İnsan var oldukça zayifliklari da var olacak elbette. Gerek MOSSAD gerekse başka yapilar bu zayifliklari kullanmanin yeni yollarini icad edecekler şüphesiz.
Gelin görün ki Hz. Mevlânâ “Kur’an’i açiklamak için yazdim” dediği Mesnevî adli eserinde şöyle söylüyor:
“Ey insan, başkalarindan gördüğün zulümler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan aksetmesidir, görünmesidir. Senin varliğin, iki yüzlülüğün, zalimliğin, gafletin onlara aksetmiştir. O sensin, sen kendini yaraliyorsun; lânet ipliğini, kendine, kendin dokuyorsun.” (Cilt I, beyitler 1318-1320)
MOSSAD’i veya siyonizmin saldirganliğini kendiliğinden oluşmuş bir diş düşman gibi görebiliriz. Ya da kötülük = iyiliğin ve adaletin eksikliği diyerek bakabiliriz olaylara. Bir fotoğrafin negatifi, bir heykelin kalibi gibi… Müslümanlarin takvadan uzaklaştiklari anlarin, ihmallerin ve zulümlerin cisimleştiği, ete, kemiğe büründüğü, bombaya işgale dönüştüğü bir hâl olarak da görebiliriz bu “şeytanî” gücü. Eleştiriyi bu şekilde kendimize çevirdiğimiz zaman çözümü de kendimiz üretebiliriz.(Bkz. Müslümanlarin iç hastaliklari)
Bu bakimdan özeleştiri yapmayi İsrail ya da Yahudi düşmanliğina göre çok daha verimli buluyorum. Rizik kapisi dükkânina “Yahudiler, Ermeniler ve köpekler giremez” tabelasi asanlarin gaflet içinde MOSSAD’a hizmet ettiğini düşündüm ve Yahudilere yönelik nefretin Müslümanlar için bir afyon olduğunu savunageldim hep.